Merhaba! Size nasıl yardımcı olabiliriz?
Lütfen sorunuzu kısa bir özet olarak yazın.
Türk Ceza Hukuku sistematiğinde, bireyin vücut bütünlüğü ve cinsel özgürlüğü üzerindeki mutlak tasarruf yetkisi, hukuk düzeninin en titizlikle koruduğu alanların başında gelmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK), 765 sayılı mülga Kanun'dan farklı olarak radikal bir paradigma değişikliğine gitmiştir. Mülga kanun döneminde "Genel Ahlaka ve Aile Düzenine Karşı Suçlar" başlığı altında tasnif edilen cinsel suçlar, toplumun genel ahlak anlayışını koruma gayesi güderken; 5237 sayılı Kanun bu suçları "Kişilere Karşı Suçlar" kısmına ve "Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar" bölümüne taşıyarak korunan hukuki yararı soyut bir toplum algısından, somut bireyin özgürlüğüne indirgemistır.
Bu rapor, TCK'nın 102. maddesinde düzenlenen "Cinsel Saldırı" suçunu, kanunun lafzı, doktrindeki teorik tartışmalar ve Yargıtay’ın (özellikle Ceza Genel Kurulu ve 9. ile 14. Ceza Dairelerinin) yerleşik içtihatları ışığında, akademik bir derinlikle ve uygulamaya dönük bir perspektifle ele almaktadır. İnceleme, suçun basit halinden nitelikli hallerine, sarkıntılık ayrımından ispat hukuku problemlerine kadar geniş bir spektrumu kapsamaktadır.
Cinsel saldırı suçunun temel hukuki konusu, kişinin cinsel vücut bütünlüğü ve cinsel kendi kaderini tayin hakkıdır. Kanun koyucu, "saldırı" kavramını merkeze alarak, rıza ve irade dışı gerçekleştirilen, hukuka aykırı cinsel davranışları suçun maddi unsuru olarak belirlemiştir.
TCK 102. madde metninde "cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi" ifadesi kullanılmaktadır. Kanun koyucu "cinsel davranış"ı tanımlamamış, bu kavramın içinin doldurulmasını yargı içtihatlarına bırakmıştır. Yargıtay uygulamasına göre, bir eylemin cinsel saldırı sayılabilmesi için iki temel şartın varlığı aranır:
Fiziksel Temas (Bedensel Temas): Failin mağdurun vücuduna fiziksel olarak temas etmesi zorunludur. Temas içermeyen; sözlü, yazılı veya işaretle yapılan cinsel içerikli eylemler (laf atma, teşhircilik, cinsel içerikli mesaj gönderme) TCK 105. maddesindeki "Cinsel Taciz" suçunu oluşturur.
Cinsel Amaç ve İçerik: Failin davranışının cinsel arzuları tatmin amacına yönelik olması gerekir. Ancak bu, failin mutlaka orgazm olması veya cinsel haz alması gerektiği anlamına gelmez. Failin saiki (örneğin aşağılama veya öç alma) farklı olsa bile, eylemin objektif niteliği genel ahlak ve toplum algısına göre "cinsel" nitelik taşıyorsa suç oluşur.
Cinsel saldırı suçu özgü suç niteliği taşımaz; herkes bu suçun faili veya mağduru olabilir. 5237 sayılı Kanun, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin hem kadınların hem de erkeklerin bu suçun mağduru olabileceğini kabul etmiştir. Mağdurun 18 yaşından büyük olması, suçun "Cinsel Saldırı" (TCK 102) kapsamında değerlendirilmesi için ön koşuldur. Mağdurun 18 yaşından küçük olması durumunda eylem "Çocukların Cinsel İstismarı" (TCK 103) veya "Reşit Olmayanla Cinsel İlişki" (TCK 104) suçlarını oluşturacaktır.
TCK 102. maddesi, eylemin ağırlığına ve mağdur üzerindeki etkisine göre üç kademeli bir suç tipi öngörmektedir. Bu ayrım, ceza miktarını ve soruşturma usulünü doğrudan belirler.
Aşağıdaki tablo, TCK 102 kapsamındaki suç tiplerinin karşılaştırmalı analizini sunmaktadır:
| Suç Kategorisi | Kanuni Dayanak | Eylemin Niteliği | Ceza Aralığı | Soruşturma Usulü |
| Sarkıntılık | TCK 102/1 (2. Cümle) | Ani, kısa süreli, kesintili ve devamlılık arz etmeyen yüzeysel temaslar. | 2 Yıldan 5 Yıla Kadar Hapis | Şikayete Bağlı |
| Basit Cinsel Saldırı | TCK 102/1 (1. Cümle) | Sarkıntılık düzeyini aşan, yoğun, sürekli veya baskı içeren, ancak organ sokma boyutuna varmayan temaslar. | 5 Yıldan 10 Yıla Kadar Hapis | Şikayete Bağlı |
| Nitelikli Cinsel Saldırı | TCK 102/2 | Vücuda (vajinal, anal veya oral yolla) organ veya sair bir cisim sokulması. | En Az 12 Yıl Hapis | Re'sen (Eşe karşı ise Şikayete Bağlı) |
Sarkıntılık, 6545 sayılı Kanun ile 2014 yılında yapılan değişiklikle TCK 102/1. maddesine eklenen "daha az cezayı gerektiren hal"dir. Bu düzenleme öncesinde tüm fiziksel temaslar (ağırlığına bakılmaksızın) basit cinsel saldırı sayılıyordu. Sarkıntılık kavramının geri getirilmesi, uygulamada "Hangi eylem sarkıntılıktır, hangisi basit cinsel saldırıdır?" sorusunu doğurmuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun (YCGK) 2019/221 E. ve 2020/312 K. sayılı kararı, bu ayrım konusunda yol gösterici temel içtihattır. Yüksek Mahkeme, sarkıntılık ile basit cinsel saldırı arasındaki sınırı "eylemin sürekliliği ve yoğunluğu" üzerinden çizmektedir.
Sarkıntılık suçu için Yargıtay'ın aradığı temel özellikler şunlardır:
Ani Hareket: Eylemin bir planlama veya uzun süreli bir süreçten ziyade, anlık bir refleks veya fırsat değerlendirmesi şeklinde gerçekleşmesi.
Kısa Süreli ve Kesintili Olma: Temasın mağdur üzerinde uzun süreli bir hakimiyet kurmadan, "dokun-çek" veya "sürtün-bırak" şeklinde gerçekleşmesi.
Örnek Yargıtay Kararları:
Yargıtay 9. Ceza Dairesi (2021/10011 E., 2024/9749 K.): Sanığın mağdureyi takip ederken kalçasına dokunması (halk arasında "makas atma" veya "elleme" tabir edilen eylem), ani ve kesintili olması nedeniyle sarkıntılık suçunu oluşturur. Mahkemenin bu eyleme basit cinsel saldırıdan ceza vermesi bozma nedenidir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi (2021/1591 E., 2021/8584 K.): Sanığın mağdureyi dudağından öpüp, göğüslerine dokunarak arkadan sürtünmesi eylemi; kısa süreli, ani ve kesintili kabul edilerek sarkıntılık kapsamında değerlendirilmiştir.
Basit cinsel saldırı, sarkıntılık eşiğini aşan ancak vücuda organ sokma boyutuna ulaşmayan eylemlerdir. Burada failin kastının yoğunluğu ve mağdurun vücut dokunulmazlığının ihlal süreci belirleyicidir.
Failin mağduru kollarından tutup zorla sarılması ve uzun süre bırakmaması.
Mağduru yere yatırıp üzerine abanarak, organ sokmadan vücuduna sürtünmesi.
Mağdurun direncini kıracak şekilde fiziksel baskı uygulayarak cinsel bölgelerine yoğun temaslarda bulunması. Bu hallerde eylem sarkıntılık boyutunu aşmış sayılır ve ceza alt sınırı 5 yıla çıkar.
TCK 102/2 maddesi, cinsel saldırı suçunun en ağır halini düzenler. Suçun oluşması için "vücuda organ veya sair bir cisim sokulması" gerekmektedir.
Organ Sokma: Erkek cinsel organının mağdurun vajinal, anal veya oral boşluğuna sokulmasıdır. Yargıtay uygulamasında "duhul" (giriş) anı suçun tamamlanması için yeterlidir; boşalma (inzal) şart değildir.
Sair Cisim Sokma: Kanun koyucu, 5237 sayılı Kanun ile önemli bir genişletmeye giderek, sadece cinsel organ değil, "sair cisim" sokulmasını da nitelikli hal saymıştır. Parmak, cop, sopa, şişe gibi cisimlerin mağdurun cinsel organına veya anüsüne sokulması, tecavüz ile eşdeğer tutularak en az 12 yıl hapis cezası ile yaptırıma bağlanmıştır. Bu düzenleme, cinsel dokunulmazlığın sadece "cinsel ilişki" yoluyla değil, vücudun araçsallaştırılması yoluyla da ağır şekilde ihlal edilebileceğini kabul eder.
TCK 102/2, evlilik içi tecavüzü de suç kapsamına almıştır. Ancak yasa koyucu, aile kurumunun mahremiyeti ve korunması saikiyle, eşe karşı işlenen nitelikli cinsel saldırı suçunun soruşturulmasını ve kovuşturulmasını mağdur eşin şikayetine bağlamıştır.
Kritik Usul Sorunu: Şikayetten Vazgeçme ve Yaralama Suçu İlişkisi Eşe karşı nitelikli cinsel saldırı suçunda şikayetten vazgeçme (TCK 73/4), davanın düşmesine neden olur. Ancak bu noktada karmaşık bir hukuki sorun ortaya çıkar: Eğer cinsel saldırı sırasında uygulanan cebir ve şiddet, kasten yaralama suçunun (TCK 86-87) unsurlarını oluşturuyorsa ne olacaktır?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun (E. 2019/16, K. 2021/281) kararı ve doktrindeki incelemeler ışığında şu sonuçlara varılmaktadır:
Mağdur eş şikayetinden vazgeçerse, cinsel saldırı suçundan "Düşme" kararı verilir.
Ancak saldırı sırasında kullanılan cebir, "basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek" boyuttaysa veya yaralama suçu re'sen takibi gerektiren bir nitelik taşıyorsa (örneğin silahtan sayılan bir cisimle yaralama), mahkeme cinsel saldırıdan düşme kararı verse bile, sanık eş hakkında Kasten Yaralama suçundan ceza tayin edebilir.
Eğer kullanılan cebir, cinsel saldırı suçunun zorunlu unsuru (direnci kırma aracı) sınırları içindeyse ve ayrıca bir yaralama suçu oluşturmuyorsa (bileşik suç mantığı), şikayetten vazgeçme ile birlikte tüm cezai sorumluluk ortadan kalkabilir.
Cinsel saldırı suçunun işleniş biçimi, failin sıfatı veya mağdurun durumu, suçun haksızlık içeriğini artırarak cezanın yarı oranında (1/2) artırılmasını gerektirir.
Beden veya Ruh Bakımından Kendini Savunamayacak Kişiye Karşı İşlenmesi (102/3-a):
Mağdurun akıl hastalığı, fiziksel engelliliği, yaşlılığı veya baygınlığı bu kapsamdadır.
Uyku Hali Tartışması: Mağdurun uykuda olması, direncini imkansız kıldığı için bu bent kapsamında değerlendirilir. Ancak Yargıtay 14. Ceza Dairesi, bazı kararlarında "doğal uyku halinin" bu bendi otomatikman işletmeyeceğini, somut olayın özelliklerine (uykunun derinliği, uyanma ihtimali) bakılması gerektiğini belirtmiştir. Yine de failin mağdura ilaç vererek uyutması durumunda bu bent tartışmasız uygulanır.
Kamu Görevinin veya Hizmet İlişkisinin Kötüye Kullanılması (102/3-b):
Öğretmen-öğrenci, doktor-hasta, gardiyan-tutuklu gibi ilişkilerde, failin otoritesini kullanarak mağdurun direncini kırması halidir. Burada rızanın sakatlanması söz konusudur.
Üçüncü Derece Dâhil Kan veya Kayın Hısımlığı (102/3-c):
Ensest ilişkilerin (baba-kız, kardeş-kardeş vb.) cezalandırılmasında kullanılan ağırlaştırıcı nedendir.
Silahla veya Birden Fazla Kişiyle Birlikte İşlenmesi (102/3-d):
Suçun silahla işlenmesi mağdurun direncini mutlak surette kırar. "Birden fazla kişiyle birlikte" kavramı ise toplu tecavüz eylemlerini kapsar. Yargıtay, olay yerinde bulunup fiili bizzat işlemeyen ancak gözcülük yapan veya mağduru tutan kişilerin de "müşterek fail" (TCK 37) olarak sorumlu tutulacağını ve bu ağırlaştırıcı sebebin tüm faillere uygulanacağını belirtmektedir.
Suçun sonucunda mağdurun ölümü veya bitkisel hayata girmesi durumunda, failin kastı cinsel saldırı olsa bile, ortaya çıkan ağır neticeden dolayı "Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis" cezası verilir.
Eğer cinsel saldırı sırasında mağdurun vücudunda kalıcı iz, organ kaybı gibi ağır yaralanmalar meydana gelirse (ölüm dışında), ayrıca kasten yaralama hükümlerine göre ceza verilip verilmeyeceği TCK 42 (Bileşik Suç) ve TCK 44 (Fikri İçtima) bağlamında tartışmalıdır, ancak Yargıtay genellikle en ağır cezayı gerektiren suçtan hüküm kurulması veya içtima hükümlerinin lehe/aleyhe değerlendirilmesi yoluna gitmektedir.
Cinsel saldırı suçu kasten işlenebilen bir suçtur; taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Fail, mağdurun rızasının olmadığını bilmeli ve cinsel davranışı isteyerek gerçekleştirmelidir.
Rızada Hata (TCK 30): Fail, mağdurun eyleme rıza gösterdiği konusunda "kaçınılmaz bir hataya" düşmüşse kastı ortadan kalkabilir. Ancak Yargıtay, cinsel suçlarda "hata" savunmasını oldukça dar yorumlamaktadır. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, mağdurun yaşındaki hatanın esaslı hata sayılabileceğini belirtirken, rıza konusundaki hatanın "hayatın olağan akışına" uygun olup olmadığını sıkı bir denetimden geçirmektedir.
Cinsel saldırı suçu teşebbüse elverişlidir. Fail icra hareketlerine başlamış ancak elinde olmayan nedenlerle (mağdurun kaçması, üçüncü kişilerin gelmesi) sonuca ulaşamamışsa teşebbüsten sorumlu olur.
İktidarsızlık ve Teşebbüs: Fail cinsel ilişki amacıyla saldırıp, fizyolojik iktidarsızlık nedeniyle penetrasyonu gerçekleştiremezse, Yargıtay bu durumu "Basit Cinsel Saldırı" değil, "Nitelikli Cinsel Saldırıya Teşebbüs" olarak nitelendirmektedir. Zira failin kastı nitelikli hali işlemeye yöneliktir.
Gönüllü Vazgeçme (TCK 36): Fail, icra hareketlerine başladıktan sonra kendi iradesiyle eylemi tamamlamaktan vazgeçerse, sadece o ana kadar işlediği fiilden (örneğin yaralama veya hürriyeti tahdit) sorumlu olur, cinsel saldırı teşebbüsünden ceza almaz. Yargıtay CGK 2020/93 E. sayılı kararında, gönüllü vazgeçmenin şartlarının oluşmadığı durumda eylemin teşebbüs aşamasında kaldığına hükmederek sanığın nitelikli cinsel saldırıya teşebbüsten cezalandırılması gerektiğini vurgulamıştır.
Aynı mağdura karşı, aynı suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda birden fazla cinsel saldırı suçu işlenirse zincirleme suç hükümleri uygulanır ve ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır.
TCK 43/3 İstisnası Tartışması: TCK 43/3 maddesi; kasten öldürme, yaralama, işkence ve yağma suçlarında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayacağını belirtir. Cinsel saldırı suçu bu istisnalar arasında sayılmamıştır. Dolayısıyla cinsel saldırı suçunda zincirleme suç hükümleri uygulanabilir.
Zaman Aralığı: Yargıtay CGK 2023/199 E. sayılı kararında, eylemler arasında 18 ay gibi uzun bir süre geçse bile, eğer "aynı suç işleme kararı" (örneğin sistematik baskı veya tehdit altında tutma) devam ediyorsa, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabileceğine karar vermiştir.
Sarkıntılıkta Zincirleme Suç: Failin aynı mağdura karşı değişik zamanlarda sarkıntılık eylemlerini tekrarlaması (örneğin her gün okul çıkışında taciz etmesi), eylemi "basit cinsel saldırı"ya dönüştürmez. Fail "zincirleme sarkıntılık" suçundan (sarkıntılık cezası + TCK 43 artırımı) cezalandırılır.
Failin, suçun icrasında bir başkasını (örneğin akıl hastasını veya çocuğu) araç olarak kullanması mümkündür. Özellikle nitelikli cinsel saldırıda, failin mağduru tutarak bir başkasını (örneğin bir hayvanı veya cezai ehliyeti olmayan birini) mağdurla ilişkiye zorlaması durumunda, araç olarak kullanılan kişiyi yöneten fail, sanki fiili kendisi işlemiş gibi TCK 102/2'den sorumlu olur.
Cinsel suçların ispatı, genellikle tanık olmayan ortamlarda işlenmesi nedeniyle kendine özgü zorluklar barındırır. Türk yargı pratiğinde "Mağdur Beyanı", delil sisteminin merkezinde yer alır.
Yargıtay, mağdur beyanının tek başına mahkumiyete esas alınabilmesi için şu kriterleri aramaktadır :
İstikrar ve Tutarlılık: Mağdurun soruşturma (polis/savcılık) ve kovuşturma (mahkeme) aşamalarındaki ifadeleri arasında esaslı çelişkiler bulunmamalıdır.
Husumet Yokluğu: Mağdur ile sanık arasında iftira atmayı gerektirecek, önceden var olan bir husumet bulunmamalıdır.
Hayatın Olağan Akışına Uygunluk: Anlatılan olay örgüsü mantıklı olmalı, fiziksel imkansızlıklar içermemelidir.
Şikayette Makul Zaman: Mağdurun olayı yetkili makamlara intikal ettirmesindeki gecikme, makul bir sebebe (korku, tehdit, utanç vb.) dayanmalıdır.
Beraat Örneği: Yargıtay CGK 2021/149 sayılı kararında; yurt dışında yaşayan, üniversite öğrencisi olan ve sanığın baskısından kurtulmuş olmasına rağmen yıllarca şikayet etmeyen mağdurun beyanlarını, "hayatın olağan akışına aykırı" bularak sanık hakkında verilen beraat kararını onamıştır. Mahkeme, somut yan delillerle desteklenmeyen ve geç yapılan şikayetlerde "şüpheden sanık yararlanır" ilkesini işletmektedir.
Cinsel saldırı suçlarında dava zamanaşımı süreleri, suçun ağırlığına göre belirlenir (TCK 66):
Basit Cinsel Saldırı (5-10 yıl ceza): Olağan dava zamanaşımı 15 yıldır (TCK 66/1-d).
Nitelikli Cinsel Saldırı (12 yıldan fazla ceza): Olağan dava zamanaşımı 20 yıldır (TCK 66/1-c).
Zamanaşımının Kesilmesi: Zamanaşımını kesen hallerde (örneğin sanığın sorguya çekilmesi veya mahkumiyet kararı verilmesi), süre yarı oranında uzar. Nitelikli hal için bu süre 30 yıla (20 + 10) kadar çıkabilir.
Cinsel saldırı suçlarında sanıkların sıklıkla başvurduğu "mağdur beni tahrik etti" (cilve yaptı, açık giyindi vb.) savunmaları, TCK 29 anlamında haksız tahrik indirimi için geçerli bir sebep olarak kabul edilmemektedir. Yargıtay kararlarında tartışılan "cilve" veya "aldatma"ya dayalı haksız tahrik indirimleri, genellikle bu olaylar neticesinde işlenen kasten öldürme veya yaralama suçlarına ilişkindir. Bir kimsenin cinsel dokunulmazlığının ihlal edilmesinde, mağdurun önceki davranışlarının faili "tecavüze tahrik ettiği" iddiası, modern ceza hukukunun koruduğu "cinsel özgürlük" kavramıyla bağdaşmaz.
TCK 102. maddesi ve ilgili Yargıtay içtihatları, cinsel saldırı suçunu bireyin vücut dokunulmazlığı temelinde ele alan, ancak ispat zorlukları ve kavramsal sınırlar (özellikle sarkıntılık-basit saldırı ayrımı) nedeniyle uygulamada titiz bir yargılama gerektiren bir alandır. Sarkıntılık suçunun daha az cezayı gerektiren bir hal olarak düzenlenmesi, hakimin takdir yetkisini "ani ve kesintili hareket" kriteriyle sınırlandırmış; eşe karşı cinsel saldırıda şikayet mekanizması ise aile mahremiyeti ile bireysel haklar arasında hassas bir denge kurmuştur. Hukukçuların, mağdur beyanının delil değerini tartışırken Yargıtay'ın "tutarlılık, husumet ve zamanlama" üçgenindeki kriterlerini esas alması, adil yargılanma hakkının tesisi bakımından elzemdir.

